Başarıya alışan, gölgede kalan takım: San Antonio Spurs

Utku Köker

The San Antonio Spurs celebrate with the Larry O'Brien NBA Championship Trophy after the Spurs defeated the Miami Heat 107-84 in Game 5 of the NBA Finals to win the NBA Finals Championship, June 15, 2014 in San Antonio,Texas. From left are: MVP Kawhi Leonard, Tony Parker, Tim Duncan, Manu Ginobili and Patty Mills. The Spurs won the best of seven series 4-1. AFP PHOTO / Robyn Beck (Photo credit should read ROBYN BECK/AFP/Getty Images)

Merhaba Değerli Okurlar

Bugünden itibaren NBA üzerine (San Antonio Spurs’e yoğunlaşarak) yazılarımla www.filelipota.com da küçük bir alanı işgal edeceğim. Halihazırda NBA’de para & balık mevsimi yaşanıyor ve ilgi milli takıma kaymışken sanırım geçmiş sezon adına bir San Antonio değerlendirmesi yapmak için şu an doğru zaman. Yelkenleri fora edip bir iki satır karalayalım…

Geçtiğimiz sene San Antonio için olağanüstü bir hikayeydi ama sonu iyi bitmediği için basketbol severler 2015-16 sezonunu ağızda kalan yavan bir tad olarak hatırlayacak. Her şey son 4-5 yıldır olduğu gibi başlamıştı; “Manu ve Duncan basketbolu bu sene bırakacak mı, kadro ihtiyar, yine yıldız transferi olmayacak, adını alt ligi takip edenlerin bildiği ve onlar dışında pek çok Amerikalının dahi bilmediği adamlar mı alınacak???” gibi şablonlarla…

Kaç yılın ezberini bozan şeyse geçen yazın “The Decision” (KARAR) ı haline gelen Aldridge’in transferi oldu. Splitter, Cory Joseph gibi Pop’un sevdiği türden adamların gitmesiyle akıllarında soru işaretleri belirmeye başlamış Spurs taraftarlarının yüzüne bu transferle bir gülümseme geldi ki sormayın. Üstüne (10 yıl öncesinin Karl Malone transferini anımsatan) David West’in olanca parayı elinin tersiyle iterek Spurs’e katılması da eklenince taraftar “GSW ile batı finali oynar bu sene onların canını yakarız” moduna giriverdi. Simmons, Butler ve Marjanovic’in de eklenmesiyle takım ihtiyar kimliğinden “hiçbir ödün vermeden” yenilenmiş oldu. Belki hala bazıları huzurevi konulu capsler yapıyor, Curry ve Thompson filan diyorsa da artık Batı finalinin GSW-Spurs arasında oynanacağı üzerinde çok kişi hemfikirdi.

Bazen muhteşem şeyler yaparsınız, o kadar göz alıcıdır ki size ait bir başarı öyküsü bile yazılabilir. Ama bir başkası çıkar ve (MJ-Wilkins efsane smaç yarışmasındaki gibi) çoklarının hayal edemeyeceği, sizinse muhteşem performansınızdan sonra sadece kendinizin yapabileceğini düşündüğünüz daha üst bir işi yapar. Gördüğünüze inanmak istemezsiniz çünkü rakibinizin yaptığı bir Mike Tyson combosudur, bir adukettir, bir haksızlıktır… Siz, birincilere odaklanan medyanın hiçbir zaman farketmek istemediği ikincisinizdir, basketbol severlerin odalarına astığı smaç posterlerindeki aşağıda kalıp smacı engelleyemeyen savunmacısınızdır.. Kaybetmişsinizdir…

İşte Golden State’in 67 galibiyetlik San Antonio normal sezon istatistiklerine bu sene yaptığı iş en az bunlarla ifade edilebilir. 67 galibiyet alan Spurs ile ilgili bir başarı hikayesi ortalıkta dönmüyor çünkü 73-9 yapan bir GSW var. Bu yüzden Spurs evinde normal sezonun son maçlarına kadar yenilmemişken ve her şeye rağmen 40-1 yapmışken herkes Curry’nin üçlüklerini, Chicago’nun rekorunun egale edilip edilemeyeceğini konuşuyordu. Warriors’un hakkını onlara teslim ediyoruz elbette. Rakiplerin yaptığı her şey bir kenara bu şekilde “underrated” ! olmak bile ileride başlı başına bir analiz konusu olacaktır.

stephen-curry-kawhi-leonard-nba-golden-state-warriors-san-antonio-spurs-768x0

Daha büyük bir performansın “altında kalan” Spurs’ün 40-1 lik (geçen senenin en iyi ev performansı) ev galibiyet yüzdesi, son derece yüksek topla oynama ve pas sayısı, maç başı atılan ortalama fark vb harika istatistiklerini pek çok yerden okuyabilirsiniz. Bunlar uzun yılların sonunda oturan “takım alışkanlıklarının” doğal sonuçlarıdır. Spurs’ün Amiral Robinson dönemlerinden beri küçük eklemelerle ama büyük takım performansıyla oynadığını bilenler sanırım dediklerimi daha iyi anlayacak. İşte tam da bu yüzden ki Aldridge transferi taraftarları şok etmiştir. Takıma her sene şu gelse bu gelse şeklinde yapılan serzenişlerin ilk defa bu kadar net yerine getirilmesi ile gönüllerde yanan şampiyonluk kıvılcımı Kevin Martin ve Andre Miller transferlerine rağmen sene sonunda GSW yerine OKC duvarlarına çarpa çarpa sönüp gitmiştir. Taraftarın uğradığı sükutu hayalin büyüklüğü biraz da buradan kaynaklı. Cavs’e karşı kupa ya da GSW’ye karşı konferans finali kaybedilseydi amaç gerçekleşmiş olacaktı. OKC’ye yenilmek ise kimseyi mutlu etmedi. Spurs adına geçen seneyi başarılı bir karneyle kapattı demek çokları için bu noktada zorlaşıyor.

Normal Sezon

Duncan’ın sakatlığından Manu’nun operasyonuna derken zor bir sezonu geride bırakarak playofflara kalan takım için methiyeler düzülmedi. Takımda Simmons’ın kendini kabul ettirmesine, çok alışıldık olmayan Kawhi ve LMA üzerinden yapılan izolasyon oyunlarının uygulanma başarılarına sayfalar dolusu şeyler yazılmadı belki ama hepsi önemli kazanımlardı. Takım içi seri paslaşma sonunda gelen sayılar daha önemli olsa da izolasyon oyunlarının da önemi özellikle iş kritik son toplara kaldığında pek yabana atılacak türden değil. Bazı ilginç ve SAS klasiğine uymayan noktalarda gelişme gösterilirken maksat playofflara sağlam girmek ve orada engelleri adım adım geçerek konferans finaline gelmekti. Bu şekilde düşünerek başlanılan sezonda maçlar boyunca namağlup giden GSW tarih yazmaya devam etti. Spurs taraftarları açıkçası GSW maçına kadarki tüm maçları o maça bir hazırlık olarak gördüğünden galibiyetleri ya da mağlubiyetleri çok da büyütmedi (zaten çok da mağlubiyet alınmıyordu). Golden State’in kendi sahasında Spurs’ü ezmesi sonunda 4. çeyrekte Curry’yi kenara almasıyla aslında işin rengi belli olmuştu. GSW’yi playofflarda elemenin ne kadar güç olacağını herkes bu maçta gördü. Sonraki randevu kısa bir sürenin ardından Spurs’ün sahası AT&T Center’daydı ve bu senenin en iyi basketbolunu oynayan Spurs GSW’yi yenerek playofflar için ümit verdi. Normal sezonun son maçlarında istenen sonuçlara ulaşılamasa da playofflarda taraftar konferans finalini göreceğinden neredeyse emindi. Neredeyse…­

Playofflar

Memphis’in playofflarda rakip olarak ortaya çıkması Spurs için belki de olabilecek en iyi haberdi. Marc Gasol’ün ağır sakatlığı, Conley’in belirsizliği vb derken karşınızda son 5 6 senedir olduğu gibi size hep azap olmuş bir Memphis değil, tüm önemli silahlarından arındırılmış bir takım kalmıştı. Tahmin edileceği gibi bu aşama kolay geçildi. OKC nin Durant ve Westbrook silahlarına ilaveten Kanter, Ibaka ve Waiters gibi önemli oyuncuları vardı. Takım sezon boyunca tuhaf sonuçlar aldığından kimilerinin OKC serisine 4-0 Spurs diyecek kadar ileri gittiğine şahit olduk. İşin sıkıntılı tarafı ise şudur; sezon başında hoca değişikliğine giden takımın buna alışması için zaman gerekmesi, Durant’in kendine gelmesinin zaman alması, savunma taraflı sorunlar yüzünden Kanter’in bench-ilk beş arasında dengesiz salınım göstermesi derken takım istikrarı hemen yakalamakta başarısız olmuştur. Ancak takımın yapısı son derece tehlikelidir. Biliyoruz ki, San Antonio’nun iki hassasiyeti var; yüksek yüzdeli dış şut atan takımlar ve çok uzun boy ortalamasına sahip takımlar. Kanter, Ibaka, Durant şeklinde bir üçlüyle Oklahoma’nın Spurs’e çok güçlük çıkartacağını tahmin ediyorduk. Birinci maç, ikinci maç derken bu serinin yediye dek gidebilirdi. Beklemediğimiz şey Spurs’ün OKC’nin olanca sertliğine karşı sonuna kadar mücadele edemeyişi oldu. Sağlam bir Duncan olsa, Manu da cerrahi müdahale geçirmemiş olsa gibi şeylere sığınmak mutluluk verici olabilirse de neticede amaca ulaşılamadı ve önemli olan da bu (en azından skor güdümlü yaşayan milyonlar için).

Orta uzun vade düşündüğümüzde ise çok başarılı bir yılın geride kaldığını görüyoruz. Takımdan Splitter (çokları hakkını teslim etmese de) gibi önemli bir halka gitmiş olmasına karşın LMA ve Simmons’ın takıma montesi başarıyla yapılmıştır. Bu sene Duncan, Diaw ve West takımdan ayrılırken takıma gelen Pau Gasol ile takımın 5 numarada farklı etkinliklere ulaşacağını düşünüyorum. Diaw çok aranacak, bu kesin. Ama Greg Monroe’nun veya benzer bir oyuncunun katılımı sağlanabilirse takım geçen seneki performansını en azından tekrar edebilecek seviyeye gelebilir. Duncan’ın bundan sonra ne yapacağını merakla izliyor olacağız. Röportajı sevmeyen, gülümsediğine pek şahit olunamayan, itiş kakışını veya hakeme itirazını pek görmediğimiz (hayır Joey Crawford olayından bahsetmiyorum) bu adamın arkada bırakacağı boşluğun muazzamlığını düşününce mutlaka Spurs ailesinde kalması gerektiğini görüyoruz. Duncan sadece boyalı alanda yer kaplayan, sayı atan, ribaund alan birisi değil takımın birleştirici unsuruydu. Önümüzdeki günler yeni gelişmelere gebe…

Sağlığınızın, güzel yaz günlerinin ve hayatın keyfini çıkartın. Basketbolla kalın.

Bunlar da ilginizi çekebilir: