Çaylak yılımdan önce Houston’a geldiğimde 22 yaşındaydım ve sessiz birisiydim.
Steve Francis ise değildi.
Salona girdiğimde benle selamlaşan ilk isim Steve’di. Soyunma odasının diğer ucundan geldi ve o zamana kadar karşılaştığım en zor beşliği çaktı. Tüm vücudunu elinin içine koyar. Gücünü hissedersin. Benim elim incindi.
14 yıl önceydi. Çaylak yılımda her şey çok hızlı gelişti ama ilk birkaç haftanın çok yavaş geçtiğini hatırlıyorum. İlk izlenimleri her zaman hatırlarsın. O gün, koçlarım bana yeni dolabımı gösterecekti. Rockets formasında ismimi göreceğim için çok heyecanlıydım. Bu benim için çok büyük bir şeydi çünkü daha önce bir forma üstünde ismim yazmıyordu. NBA’e geldiğimde farklı olan bir çok şey vardı ancak bunun gibi küçük şeylerin daha çok olduğunu hatırlarım. Örneğin, herkes beni “Yao” diye çağırırdı — bunun benim ilk ismim olduğunu zannederlerdi. Çin’de, soy adımız kendi ismimizden önce gelir. Çinli arkadaşlarıma göre, Ming’dim. Şimdi ise Yao’yum. Herkes böyle seslenince onları düzeltmedim. Aşırı şekilde utangaçtım.
Steve çok samimi ve tutkuluydu. Beni takımdaki herkesle tanıştırmak için kararlıydı.
Bu Cuttino.
Bu Glen.
Bu Mocchie.
Steve isimleri söyledikçe, kendi kafamda bunları hecelemeye çalıştım ve bunları unutmadım. Heyecandan aklım çıkacak gibiydi. Hepsi bana hoşgeldin beşliği çaktı, ama hiç kimseninki Steve’in eli kadar güçlü değildi.
Bu dönemde İngilizcem çok sınırlıydı, fakat konuşabildiğimden çok konuşulanları anlayabiliyordum. Tıpkı tüm Çinli öğrenciler gibi, ben de 6 yaşımda İngilizce çalışmaya başlamıştım.
” Üzgünüm, birazcık çekingenim. ” dedim Steve’e.
” Endişelenme. ” dedi ve dostça sarıldı. ” Seni bekliyorduk. Sana ihtiyacımız var. ”
Çin geleneklerine göre, birisiyle yeni tanıştıysan ondan biraz uzak durursun. Selam verirsin, el sıkışırsın fakat bunlar çok resmi olur. Zaman geçtikçe, bir çaydanlık dolusu suyun yavaşça kaynaması gibi, tanışırsın ve daha da rahatlarsın. Steve böyle değildi. Hemen kaynaşıyordu. Saha içinde veya dışında, sürekli sıcaktı. Onu hemen sevdim.
O zaman bunu bilmiyordum ama, ben gelmeden önce Rockets, takıma Çin geleneklerini öğretmesi için özel üniversiteden Çinli bir profesör getirmiş. Herkes çok cana yakındı ve Çin kültürü hakkında bir şeyler bildiklerini bana göstermek için çaba sarf ediyorlardı. Çinli insanların iş kartı takasladığında nasıl aldığı gibi, bildikleri küçük şeyleri bile bana gösterdiler. Bunu düşününce güldüm. Aynı zamanda, tüm isteğim, bir NBA oyuncusuna nasıl davranıyorlarsa bana da öyle davranmalarıydı. Fakat bu küçük şeyler onları bana daha yakın hissettirdi.
Houston’daki ilk haftamda, Rockets yardım amaçlı bir golf etkinliği düzenlemişti ve Steve golf sahasına kadar sürmemi teklif etmişti. Daha önce hiç golf oynamadım, antremana bile katılmadım.
“Hadi Hummer’ımı al.” dedi Steve.
” Çekiç mi ? ” diye sordum.
” Hayır dostum. Hummer. Benim Hummer’ım. Onunla golf sahasına gideceğiz. ”
Ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
” Arabam. ” dedi, bir tür askeri jeep gibi gözüken arabayı göstererek.
Buna benzer bir araba hiç görmemiştim. Yerden yüksekteydi fakat tavanı alçaktı. Korkunç ayak boşluğu. Zar zor sığdım.
Bu popüler bir araba mıydı? diye düşündüm.
İngilizcemle hala rahat konuşamıyordum, ama Steve beni yanında istediği için mutluydum. Golf sahası sadece 20 dakika uzaklıktaydı. Hummer’ı kullanıyordum. Pek rahat değildi. Neyse ki, Steve sohbet etmekte harika birisiydi ve ben de dinlemeyi severdim. NBA hakkında konuşmaya başladık. Çaylak yılımda neler beklemem gerektiğini söylüyordu.
“Hızlı oynamak zorundasın … Fakat en önemli şey, agresif olmalısın.”
Agresif. Bu kelimeyi biliyordum.
Steve bunu bir çok kez tekrarladı. Agresif, agresif, agresif.
Asla unutamayacağım bir ders oldu.
” Diğer husus, ” diyerek devam etti, ” Potaya ne kadar yakın olursan o kadar iyi smaç basarsın.”
Sağ kolunu sıktı ve birkaç kez daha agresif kelimesini söyledi.
Çok hızlı konuşuyordu, bu yüzden her söylediğini duyabilmek için ondan radyoyu kapatmasını istedim. Bana çok oynayamadığı çaylak yılından bahsetti. Özgüven problemi olduğunu söyledi.
” Boyalı alan çevresinde itilirdim.” dedi.
” Boyalı alan mı ? ”
” Serbest atış çizgisinden potaya kadar olan kısım. Biz ona boyalı alan diyoruz. ”
Neden boyalı alan dediklerini sormak istedim ama sadece kafa salladım.
” Topu köşelerde alırsan, benim gibi guardların topu senden çalamaması için topu çok yukarıda tutmalısın.” diyerek devam etti.
” Köşeler mi ? ”
Köşelerin ne anlama geldiğini açıkladı — faul çizgisinin köşeleriyle boyalı alan çizgilerinin birleştiği iki nokta.
Steve bana baktı ve güldü.
” Ayakların için kusura bakma dostum. Epey büyüksün. ”
Kafamı salladım. Sorun yok. Ayaklarım hakkında daha fazla düşünmüyordum. Basketbol hakkında konuştuğumuz için çok mutluydum. Benim için birkaç ay öncesi, Rockets’a gelmem konusunda tamamen beklentiler ve spekülasyonlar hakkında geçti. Yaygın bir dili konuştuğum için mutluydum.
Sonra Steve beni şaşırttı.
” Kız arkadaşın var mı ? ” diye sordu. Onun kişisel bir soru sormasını beklemiyordum. Ona liseden beri aynı kızla çıktığımı söyledim.
” Ben de kız arkadaşımla lisede tanıştım ! ” dedi.
Sınırlı İngilizcem ile ona kız arkadaşı hakkında sorular sordum ve o da bana her şeyi anlattı.
Steve’in Hummer’ındaki bu 20 dakikada çok şey öğrendim. Beni böyle karşıladığı ve ilgilendiği için ona her zaman saygı duyacağım. Orlando’ya takaslandığında onu çok özledim. Saha içinde ve dışında iyi bir arkadaştı, Houston’daki ilk yılımda kendi evimdeymiş gibi hissetmemin sebeplerinden biri oydu.
Diğer sebep ise koç Tomjanovich. NBA’e alışmamda çok yardımcı oldu. Çok şey oluyordu. Oyunları öğrenmeye, takım arkadaşlarımı tanımaya ve NBA takvimine alışmaya çalışıyordum — dil sorunundan bahsetmiyorum bile. İnsanların söylediği bazı şeyleri anlayabilsem bile, çaylak yılımın tamamında tercümanım vardı.
Rudy bana çok sabırlı davrandı. Buna ihtiyacım vardı. İlk yılımda oyunumda değişiklikler yapmam için bana zaman verdi. Acele ettiğim zamanlarda bana yavaş olmamı söylerdi.
Hatalarım konusunda beni anlayışla karşıladı.
” Kendini çok suçlama — herkes hata yapar . ” dedi bana.
D inlemeye çalıştım, fakat daha hızlı olamadığım için üzüldüm.
Eleştirileri çok fazla dinlememe sebebim bu.
Rudy bana çok önemli bir tavsiye verdi: ” Kontrol edemediğin şeyler için enerjini harcama . ”
Çaylak yılımın ilk yarısında çok iniş çıkış yaşadım. En iyi oyunumu oynayamadım. Sahada ne yaparsan yap insanların seni öveceğini ve seni eleştireceğini anladım. Rudy’nin bu yolda bana çok yardımı oldu.
Steve ise agresif konusunda haklıydı. 20 yıl önce Çin Basketbol Ligi ile NBA arasındaki farklılık sadece yetenek değildi. Anlayış farkı vardı. Oyun anlayışımı değiştirmek zorunda kaldım. Çin Ligi’nde uzunluğum insanları korkuturdu. İnsanlar ne kadar uzun olduğumu gördüğünde bana kolaylıkla izin verirlerdi. NBA’de her pozisyon bir kavga. Uzun adamın daha hızlı oynaması gerektiğini öğrendim. Önceden, Çin’de, oyun genellikle uzun adamların ağır adımlarıyla oynanırdı. Çok çok önceden beri NBA’de uzunlar depar atar. Gardlarla aynı hızda koşamazsan, rekabet edemezsin.
İlk yılımın şubat ayında sahada daha rahattım ve takım arkadaşlarımı tanıyordum. Çin yeni yılı için, Rockets benim onuruma sürpriz bir parti hazırlıyormuş. Maç günüydü ve onlar da Çin’de Christmas gibi bir veya iki hafta tatil verildiğini biliyorlardı. Bir şeyler planladıklarını bilmiyordum. Maçtan hemen önce, uluslararası ilişkiler menajerimiz Nelson Luis, bazı sorulara cevap vermem için ofisine gitmemi istedi. Beni oyalıyormuş. Ofisinden ayrılıp soyunma odasına giderken, Çin yeni yılı müziği çalıyordu ve herkes şarkı söylüyordu. Doğru bir sürprizdi.
Rudy bana yaklaştı ve bir zarf verdi.
İçinde 1$ vardı. Herkes güldü. Steve bana bir beşlik çaktı. Elim yeniden incindi. Gülmeyi kesemedim.
Bunca yıl aradan sonra, bu hala çok ama çok samimi bir anım.
Yao Ming