LeBron’un şu an Cleveland için bir mihenk taşı olduğu herkesçe bilinen ve kabul edilen bir gerçek. Fakat Kral her zaman Cleveland’da değildi. Ara verdiği dönemler olmuştu. Peki bu arada Cleveland ne yaptı? Ne yapmaya çalıştı? Yapabildi mi? LeBron geri döndükten sonra neler değişti? İşte bu soruların cevaplarına yazının geri kalan kısmında değinmeye çalışacağım.
Cleveland’ın LeBron’un ayrılışından hemen sonraki sezon Doğu Konferansında en dibi görmesi Cleveland adına LeBron’un ne kadar önemli olduğunu açık bir şekilde gözler önüne sermekteydi. Bir oyuncu değişimi ile takımın bir sene içinde, konferansında ilk sıradan on beşinci sıraya düşmesi bir nevi Cleveland’ın ne kadar LeBron merkezli bir takım olduğunu ispatlıyordu sorgulanamayacak bir biçimde.
2011 draftında 1 ve 4. sıralardan draft edilen Kyrie Irving ve Tristan Thompson ile beraber en azından orta vadeyi kapsayan yeniden yapılanmanın temelleri atılmıştı Cleveland adına. Her ne kadar potansiyelli çaylaklar olsalar da Cavaliers, geçen seneden -LeBronsuz geçen ilk sene- sadece iki galibiyet fazla alabilmişti. Irving’in daha ilk senesinden LeBron’dan boşta kalan süperstar koltuğunu doldurma çabası ve cidden doldurabileceğini sanması -en azından daha ilk yılından- Cleveland’ın takım olma sürecini açık bir şekilde zedelemişti.
2012 ve 2013 yıllarında sırasıyla draft edilen Dion Waiters(4.sıra) ve Anthony Bennett(1.sıra) ile birlikte Cleveland’ın elinde 2013-2014 yılına girerken Irving, Thompson, Waiters, Bennett ve Zeller (takasla hakları alındı) gibi genç ve potansiyelli diyebileceğimiz oyuncular bir araya gelmişti. Eğer bu takım/yapılanma tutacaksa NBA’de üçüncü senesini geçirecek olan Irving liderliğinde sezon içinde takım olarak bir kıvılcım göstermeleri ve geleceğe olumlu sinyaller vermeleri şarttı ki bu da olmadı. Beceremediler… Bennett’in son yılların en kötü bir numaralı draftları arasında olmasına Cleveland’ın şanssızlığı desek bile Irving’den liderlik rolünü üstlenmesi beklenirken kendisinin bencillikte sınır tanımaması, takım için birleştirici/toparlayıcı bir karakter olarak öne çıkmaması ya da kendi egosunu takımına tercih etmesine Irving’in umursamazlığından başka bir şey diyemeyiz. Bunların yaşandığı bir sezonda doğal olarak Cleveland yine ilk sekize giremeyerek LeBron sonrasındaki 4. senelerinde de playoffların dışında kaldı. Sanki her geçen sezon LeBron’un eksikliği, Cleveland şehrinin suratına acımasızca vuruluyordu. Neyse ki bu hasretin bitmesine az kalmıştı.
Ve yıl 2014… Draftta yine 1. sıradan seçim hakkına sahip olan Cleveland, Andrew Wiggins’i draft ederek yeni umutlara yelken açacaktı sonraki sezonlar için. Her yüksek potansiyel yeni bir umut demekti onlar için. Kendilerine göre haklıydılar tabii. Kaç senedir gelmeyen ama gelmesi gereken başarı ya da başarı denilebilecek en ufak bir kırıntıya bile muhtaç durumdaydılar. Bir şeyler olmalıydı ki geleceğe dair tutunacak bir şeyleri olsun, büyük ya da küçük fark etmeksizin… Kafalarda yine binbir türlü soru işaretleriyle hayal dünyalarına dalmışlardı bile…
Sezon bitti ve bomba patladı, BOMM! Kral, “Her zaman Cleveland’a döneceğime ve kariyerimi burada bitireceğime inandım.” diyerek memleketine dönecekti ve bu sefer Cleveland’a kupayı getirme konusunda son derece kararlıydı. Fakat bu öyle kolay olacak bir şey değildi. Her ne kadar o zamanlar ligdeki en dominant oyuncu LeBron da olsa kupayı tek başına kazanamazdı, kazanma potansiyeli olan bir takım lazımdı. Tabii bu “kazanma potansiyeli olan takım” tanımı o zamanlarda evrilmekte olan bir şeydi. NBA’in önceki dönemlerinden farklı olarak yüzük yoluna baş koyan takımların en az 2-2,5 süperstar ya da yıldız diyebileceğimiz oyuncuya sahip olması gerekiyordu ki en azından iddialı olabilsinler -tabii istisna durumlar da olmadı değil-. Bunun farkında olan Cleveland yönetimi ve doğal olarak LeBron, potansiyeli olan oyuncuların pişmesini beklemek yerine en kısa zamanda başarı elde etmek uğruna pişmiş ya da belirli bir standardı var denilebilecek oyuncular için potansiyelli gençlerini gözden çıkardılar. Sezon öncesi dönemde double-double canavarı Love için, Wiggins ve Bennett’ten vazgeçtiler. Böylece Cleveland’ın Big Three’si (Büyük Üçlü) kurulmuş oldu; LeBron, Irving ve Love ile beraber. Olay bu kadar ile bitmedi tabii ki de. İlk beş oyuncularını yedekleyecek, Big Three sahada yokken oyunun akışını belirli bir seviyede tutabilecek oyuncular da lazımdı. Sezon içinde Waiters ve Kirk gibi gençleri de, belirli bir seviyeye gelmiş, takıma standart bir ölçüde katkı yapabilecek J.R. Smith ve Iman Shumpert gibi oyuncular için takasta kullandılar. Sakatlıklarla boğuşulan bir playoff aşamasından sonra finalde Golden State Warriors’a 4-2 kaybederek sezonu noktaladılar.
Geçen sezon sil baştan kurulan bir takım olarak ilk yıllarında başarılı sayılabilecek bir şekilde sezona nokta koyan Cleveland, 2015 yılında haklı olarak takımın temelini korumayı tercih ederek tabiri caizse yandaki ufak tefek parçalar ile oynamayı tercih etti. Ne de olsa neredeyse NBA’deki hiçbir takımın hayır diyemeyeceği Big Three’ye sahiplerdi. Bu sırada da başta LeBron olmak üzere bütün takım olası bir GSW finalinin intikamı için yanıp tutuşuyordu ki intikam fırsatı ellerine geçti. Muhteşem bir final serisinden sonra GSW’yi 4-3 yenip intikamlarını alacaklar, kupaya ulaşacaklar ve seriye LeBron’un gösterdiği performans damga vuracaktı.
Şampiyon unvanıyla 2016 sezonuna başlayan Cleveland, NBA’in de değişen oyun stiline uyum sağlamak amacıyla takıma olabildiğince şutör oyuncu eklemeye çalıştı. LeBron’un gittikçe gelişen oyunu ve saha görüşü ile birlikte kendisinin kariyerinin belki de en olgun oyununu oynaması sayesinde, Cleveland’ın düzeni oturtması o kadar da zor olmadı. LeBron’un buradaki oyunundan bahsederken David Griffin’in yaptığı transfer hamlelerinden bahsetmezsek olmaz. Sezon içinde o kadar muazzam ve yerinde hamleler yaptı ki çoğu havlu sallayıcılardan oluşan Cleveland benchini bir anda 3-5 gömlek yukarı çekti; Deron Williams, Derrick Williams ve Kyle Korver hamleleriyle. Tabii, buna da sadece David Griffin’in sihirbazlığı ya da imkansızı başarması diyemeyiz. Yüzük kazanma arzusunda olanların ve büyük olayların peşinden koşmak isteyenlerin takip edebileceği Cleveland’ın, bu seviyeye layık görülmesinin başlıca sebebi LeBron’un takımın bünyesinde olmasıdır. Bu eklemeler ile birlikte LeBron ve çevresindekiler şimdiden çok korkutucu bir potansiyele ulaştılar, her ne kadar playofflar öncesinde bunu tam olarak göremeyecek olsak da. Tek dileğimiz biz basketbolseverlere playoff zamanında zevkli maçlar izletmeleri LeBron ve tayfasının.
Cleveland açısından LeBron’un ne kadar önemli olduğunu ve LeBron etrafında dönen oyuncu sirkülasyonunu olabildiğince kısa ve açık bir şekilde anlatmaya çalıştım. Umarım okuması zevkli olmuştur. Bizi takipte kalın..