Uzun yazılarla ilgili eleştiriler hiç de haksız görünmüyor. O yüzden farklı bir yöntem kullanalım ve bir uzun yazı yerine yazı dizisiyle derdimizi anlatalım. Ekonomik yönüyle NBA’e bakmayı tercih ettiğimiz için tekil bir takım özelinde soruna bakmak yerine bir seri takım için bir inceleme yapmalıyız ve bunlardan ilki Pistons olacak.
Olayların Başlangıcı
Midwest Basketball Conference gelmiş geçmiş en popüler basketbol ligi değildi hiç kuşkusuz. 1935de kurulduğunda oldukça küçük bir pazarı vardı ve General Electric, Firestone ve Goodyear’ı arkasına almıştı. Lig 1937de isim değiştirerek daha büyük bir maceraya girişti. Daha fazla seyirci, daha fazla takım, daha profesyonel yönetim hayalleriyle girişilen bu ligin adı NBL olacaktı (National Basketball League). Ev sahibi takım tarafından maçın süresine karar verilen yıllardan bahsediyoruz (4 tane 10 dakikalık çeyrek ya da 15 dakikalık 3 çeyrek, hangisinin uygulanacağı ev sahibine kalmış)…
1946’dan itibaren NBL ile rakip lig BAA arasında bir rekabet hüküm sürmeye başlamıştı ve bu durum her iki ligin takımlarını da diğer ligin cazibe alanına sokuyordu (Önceki yazılarımızın birinde bu konuya yaklaşmıştık http://filelipota.com/nba-in-ilk-mac-ve-ilk-basketi/). Her iki ligin de diğerinin takımlarını çalmaya çalıştığı bir dönemdir bu ve kazananı BAA olmuştur. Bu yıllar Mikan efsanesinin ortaya çıktığı yıllardır. Mikan’ın takımı LA Lakers, yanında iki takımla (Rochester Royals ve Fort Wayne Zollner Pistons) birlikte BAA’e geçecektir.
Fort Wayne Zollner Pistons
Fort Wayne Zollner Pistons 1941-42 sezonunda NBL liginde ilk maçına çıktı. Yeni bir takımdı ve araba sektöründeki piston üreticisi Fred Zollner tarafından kuruldu. Ligde başka takımlar da vardı araba üreticilerince fonlanan, Akron Goodyear Wingfoots, Akron Firestone Non-Skids, Toledo Jim White Chevrolets…
ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesi gibi oldukça kaotik bir ortamdır ligin ilk senesi. Bu sezonun finalinde Pistons 3 maç üzerinden oynanan finallerde (EVET 3 maç) Oshkosh All-Stars ‘a yenilir. Sonraki yıl da finalde Sheboygan Red Skins’e boyun eğer Fort Wayne. 15-9 ve 17-6 geçtikleri ilk iki senenin ardından üçüncü senesinde 18-4 ile parlak bir sene geçiren takım Cleveland Chase Brassmen’ı süpürdükten sonra finallerde Sheboygan Red Skins’e de maç vermeden kupayı kaldıracaktır. 44-45 sezonunda son şampiyon olarak başlayan takım 25-5 ile harika bir sezon geçirir ve Playofflarda Cleveland Allmen Transfers’ı iki maçta geçtikten sonra Sheboygan’a 2 maçta kaybeder. Sonraki üç maçı alan Pistons ikinci kez şampiyonluk yaşayacaktır (final maçlarının 3ten 5e çıkarıldığına dikkat). (Çok ilginç isimlere sahip takımlar olduğu dikkatlerden kaçmamalı)
NBL bundan sonraki iki sezonda BAA’e en büyük yeteneklerini birer birer göndererek kan kaybetmeye başlar ve en sonunda (yazının başında da ifade ettiğimiz gibi) 3 takım blok olarak BAA’e geçer. Sonrasında da BAA ve NBL birleşerek NBA adını alır. Bu günlerden sonra kulüp adında artık Zollner’ı göremeyiz. Takım Fort Wayne Pistons olarak devam eder. Takımın gerek NBL de gerekse BAA ve NBA deki performansı hiç de fena değildir.
George Yardley, Larry Foust, Frankie Brian, Andy Philip gibi oyuncuların kadrosunda olduğu etkileyici bir takımdır Pistons. Buraya kadar her şey güzel ama geçmiş yazılarımızı hatırlayanlar bir noktaya takıntılı olduğumu bilirler. NBA’de hiçbir şey işletmecilik anlayışının yerini tutamaz. Basketbol NBA için bir “iş”tir. Bu arada şampiyon olursunuz, konferansınızı ya da grubunuzu birinci bitirirsiniz bunların hepsi güzel ama saydığımız başarıları kazanamıyorsanız bile “işletmeciliğinizi” iyi yapabilmeniz ilk şarttır. Fort Wayne’in yıllık izleyici sayısı 118bin idi. Küçük bir pazarın büyük takımı olmanın sonucu olarak Zollner’ın kasasına pek bir şey girmiyordu. Harcamalar vb düşüldüğünde Pistons mali olarak hiç de iç açıcı bir “iş” sayılmazdı. 1953-54-55 yılları bazı Pistons oyucularının bahis ve maç satma şayialarıyla geçti. Hatta iddialara bakılırsa Syracuse’a final maçında kaybetmeleri bile “normal” değildi!
Zollner bu tabloya seyirci kalmayacak ve küçük bir pazarın takımı olmaktan vazgeçerek Pistons’ı 1957 yılında Detroit’e taşıyacaktır. Hiç kuşkusuz 1940lardan beri bir basketbol takımına ev sahipliği yapmayan Michigan için bu oldukça önemli bir haberdi. Taşınmadan sonra takımın adı Detroit Pistons olarak değiştirilecektir. Düşük kapasiteli bir stadyumda, North Side High School Gym’de maçlarını yaparken bunun 3-4 katı kapasitesinde War Memorial Coliseum’a 1952-1953 sezonunda geçiş yapan Pistons şehir değiştirince 1957-1958’de 16700 koltuklu Detroit Olympia Stadyumu’nda maçlarını oynamaya başlamış, buradan da 1961-1962’de Cobo Arena’ya taşınmıştır. Takım 10 yılda küçük bir stadyumdan devasa Olympia’ya taşınmış ve maç başı 15bin kişiden fazla bir koltuk kapasitesine oynama imkanına kavuşarak mali olarak elini rahatlatabilmişir. 15 bin kişilik bir stada taşınmanız elbette o stadı sonraki maçta tamamen dolduracağınız anlamına gelmiyor. O yüzden takımın maçlarının izleme oranlarının nereden nereye geldiğini uzun uzadıya tarif etmek yerine belki de ikna işini rakamlara bırakmalı:
1955-56 yıllarında takımın izleyici sayısı 118 bin kişi olarak gerçekleşmişti. Bu rakam Pontiac Silverdome Stadı’nda 1980-81’de 228.348 kişiye 1981-82 sezonunda 391.205, 1982-83 sezonunda 482.571, 1983-84te 652.865, 1984-85te 691.550, 1986-87de 907.520, 1987-88’de 1.066.505 kişiye yükselmiştir!
Zollner’ın Pistons’ı 8.1 Milyon dolara devretmesinin ardından Başkan Davidson takımı Cobo Arenadan Pontiac’a, Silverdome stadyumuna taşıyarak enteresan bir hamle yapmıştır. Enteresan bir hamledir çünkü bu üstü kapatılabilen stadyumun kapasitesi tamı tamına 80311 kişidir! Amerikan futbolu için tasarlanan bu stadın Detroit Lions’a da ev sahipliği yaptığını söylemeliyiz. Bu devasa sahada maçlarını oynayan Pistons 1988-89dan itibaren yaşanan çatı sorunu nedeniyle buradan çıkacak ve Auburn Hill’de maçlarını oynamaya devam edecektir.
Sonraki yıl The Palace of Auburn Hills’de oynadıkları maçlarda 879.405 kişiye oynamış, NBA Şampiyonu oldukları 2003-2004 senesinde de 872.902 kişiyle Auburn Hills’de NBA’in o seneki en yüksek rakamlarını yakalamıştır. Detroit 2010larda aynı stadta 650 bin civarı yıllık seyirci sayısıyla oynamaktadır.
Silverdome’un yıkılışı
Devasa izleyici rakamlarını yakalayabilmeniz için stadyum kapasitesinin belirli bir eşiğin üzerinde olması icap ediyor. Küçük bir stada sahipseniz playoffların sonuna dek giderek birkaç maç fazla evde oynasanız bile toplamda bu rakamları yakalayabilmeniz mümkün değildir. Tam da bu yüzden NBA yeni bir takımın lige dahil olması hadiseleri konuşulmaya başlandığında ilk olarak stadyum kapasitesi şartıyla daha pazarlığın başındayken masaya öldürücü yumruğu vurmaktadır (Bu tür rakamlardan bahsettiğimiz eski yazımız http://filelipota.com/rakamlarla-nba/).
Bugün ülkemizde kalburüstü futbol takımlarının evlerinde maç başına oynadığı seyirci sayısı NBA’de kapalı alandaki maç başı seyirci sayısı civarındadır! NBA’de iç sahada oynanan maçların çokluğu düşünüldüğünde bunun gelir hanesine çok anlamlı miktarlar koyacağı da ortada. Büyük miktarlarda ciroların yapıldığı, giderlerin de büyük olduğu ve bu yüzden büyük bir “iş”ten bahsettiğimiz bir yer NBA. TV gelirleri, oyuncu giderleri vb derken muazzam miktarlarda paranın dönmesi sağlanıyor. Şampiyonluklar o yüzden gelip geçici güzellikler siz yeter ki işi çevirebilin.
Avrupa’da bir takımla ilgili kâğıt üzerindeki zorlukların neler olduğunu (http://filelipota.com/nba-yonetiminin-avrupa-projesi/ ) önceden yazmıştık. Lojistik ve metabolik sorunlar aşılabilse bile Avrupa’da bir takımın stabil olarak bu doluluk rakamlarını doldurması gerekir ki NBA bu kıtada bir takıma izin verebilsin. Detroit’in bu anlamda son 50 yılda başardığı şey örnek bir vakadır ve bir takımın yer değişikliği ile nasıl sınıf atladığını gözler önüne sermektedir. Detroit kesinlikle doğru bir yönetim hamlesiyle imkanlarını büyütmeyi başarmış ve kulübün kendi kendisini idame ettirebilmesini sağlayabilmiştir. Ekonomik olarak sürdürülebilirliği olmayan hiç bir işin orta-uzun vadeli olması beklenemeyeceğinden zaferlerinin anlamı da büyük olmayacak, ekonomi tarihinde yerini bir başarısızlık vaka etüdü olarak alacaktır.
Son Söz
Yazı dizisinin ilk bölümünde Pistons’ın geçmişine dair bilgiler verdik. Yakın dönem hamleleri, ligdeki mevcut durumu gibi güncel konulara özellikle girmemeye çalışarak sadece konsantre olmak istediğimiz noktada kalmaya gayret ettik. Konumuz nihai analizde ekonomik odaklı olacağı için ilgimizi mevcut durumla dağıtmak çok anlamlı görünmemekte. Diğer yazılarda başka takımlara da yer vererek örnekleri çoğaltacağız ve analiz etmeden önce gerekli bilgileri tamamlamış olacağız.
Basketbolla kalın.