Rakamlarla NBA

Utku Köker

NBA dünya basketbolunun kalbi durumunda. Bu nedenle kendi ligini takip etmeyen dünyanın alakasız yerlerindeki pek çok kişinin bugün NBA takip ettiğine şahit olabilirsiniz. Bu gerçeklik şöyle de okunabilir ki; NBA Yönetimi’nin elinde marka değeri paha biçilemeyecek bir ürün var. NBA logosuyla resmi ürünlerin her yerde satın alınabileceği, yayın haklarının onlarca ülkeye satıldığı, her maç stadyum doluluk oranlarıyla göz kamaştıran takımlarının Avrupa’ya parmak ısırttığı bir lig ve markadan bahsediyoruz.

Çok farklı kültürlerden bahsediyoruz, Avrupa ve ABD deyince ve profesyonel lig olan NBA’de işlerin daha farklı yönetildiğine kuşku yok. Larry Bird ve Magic Johnson yıllarının ardından Jordan Era yaşanmış ve sonrasında yeni Jordan beklentileriyle yıllar geçmişti. Bu dönem kendi içinde Shaq, Kobe, Iverson, McGrady gibi süper yıldızları çıkarsa da Jordan’ın çıtayı koyduğu yer o kadar yüksektir ki yeni Jordan beklentileri kesilmeden devam etmekte ve MJ her parlayan oyuncunun sonunda kıyaslanacağı referans rol model haline gelmektedir. LeBron’un yaptıklarıyla biraz olsun bu kıyaslama ve istatistik cenahının sesi kesilmişse de istisnasız tüm basketbolseverlerin hayıflandığı bir nokta bulunmakta (aslında NBA Yönetimine ait buradaki günahlar), o da olası bir Kobe-LeBron finalinden yıllarca insanların mahrum kalmış olmasıdır. Öncelikle Chris Paul’ün Lakers yönetimince alınamamış (kimilerince NBA Yönetimi’nin kastı) olması ve ardından da Kobe’nin birbirinden fena kadrolarla son yıllarını geçirmesi çoklarının kanına dokunmuştur. Böylesine değerli bir yıldızın pırıl pırıl parlayan yepyeni bir süper yıldızla kapışması sadece basketbolseverlerin ağzının sularını akıtmayacaktı elbette. NBA Yönetimi’nin yayın hakları vb her türlü paraya çevrilecek metayı bu konuda seferber edeceğini tahmin etmek hiç de güç değil. Elinizde böylesine iki figür varsa, bunların birden çok yıl boyunca karşı karşıya getirilmesinin satışları, izleme oranlarını vb her şeyi fırlatacağını görmek için işletme gurusu olmak gerekmiyor. Bu rekabetin sonraki yıllarda da süreceği ve birkaç Kobe – LeBron finali izlettirileceğimizi düşünmeden edemiyorsam da bunlar hep simülasyon artık… İnsan bunları gördüğünde NBA’in kaçırdığı fırsatlar gözüyle (alternatif maliyet) görüyor ve bunun mali bir perspektifi olduğunu da aklından çıkarmıyor. Siz basketbol görünümü altında harika bir ürün satıyorsunuz. Cezayir’den Rusya’ya, Brezilya’dan İzlanda’ya insanlar maçlarınızı izlemek için deliriyor. Durum böyle olduğunda da çok küçük görünen detaylar milyonlarca dolar anlamına geliyor.

Kobe’nin LeBron’la karşı karşıya gelmesi hiç şüphesiz ki San Antonio’nun Atlanta ile karşı karşıya gelmesine benzemeyecekti. Devasa iki ismin yer alacağı bir finalin mi yoksa çok iyi basketbol oynasa da takım oyunu oynayan iki takımın mı daha fazla ilgi çekeceğini ticari kafayla düşündüğünüzde ikilemde kalmıyorsunuz. Bu bakımdan San Antonio NBA Yönetimi için çok iyi bir seçenek durumunda olmamıştır. Görece daha büyük camiaların playofflarda final yapması NBA Yönetimi açısından çok daha tercih edilir bir şeydir.



NBA’de uzun yıllar boyunca Batı’nın çok daha güçlü olduğu bir gerçekti. Son yıllarda Doğu’nun toparladığını görmekteyiz. Batı’da güçlü takımların bir şekilde önemli oyuncularının gitmesiyle düştükleri yeniden yapılanma süreçleri sonunda son 3-4 seneyi 3-4 Batı takımı gerçekten sıkıntılı geçirmiştir. Phoenix’in içinde olduğu durum, Portland’ın çok daha güçlü halden düştüğü durum, Dallas ve Utah derken Batı son yıllarda kan kaybetmiştir. Doğu’da ise Milwaukee’nin, Boston’un, Atlanta’nın, Toronto’nun ciddi takımlar olarak belirmesi LeBron’un oynadığı takımlara karşı güzel bir rekabet ortamı sağlamıştır. NBA Yönetimi’nin bu noktada rekabeti yükseltme prensibinin hayata geçtiğine sanki inanıyor gibi oluyoruz. Oysa bu sis bulutunun arkasına baktığımızda işler sanki daha farklı. Bugün sakatlıklar söz konusu olmasa formda halleriyle düşündüğünüzde LeBron’un eline su dökebilecek bir Doğu Grubu takımı görünmediği gibi Batıda da GSW fırtınası kasıp kavurmaktadır. Doğuda Irving, Love, LeBron, Tristan Thompson, Smith, Williams gibi isimlerin olduğu Cleveland’ın hemen her pozisyonda alternatifli halini Miami ile, hatta Boston ile kıyasladığınızda rasyonalitenin ne diyeceği son derece açık.

Diğer tarafta ise yüz yılda bir olur, milyonda bir olur, bir daha mümkün değil dedikleri şekilde Durant’in GSW’ye “gelişi” ile Batı allak bullak oldu. OKC’nin Harden’ın gidişi ile zayıflayan benchinden sonra Durant’in de ayrılışı takımın seviyesini birkaç gömlek aşağıya indirmiştir. Houston’da ise Harden’ın yardımcı bir parçasının olmaması ile takımın üst çıtası kendiliğinden belirmiştir. SAS’ın takım oyununa dayalı ve Kawhi dışında gerçek anlamda istikrarlı yıldızı olmaması takımı kısıtlamaktadır. Üstüne Kawhi’ın da sakatlanması ile takımın bu sene de GSW karşısında bir şey yapma şansı kalmamıştır. Bunların yazılma sebebi, rekabetçiliğin artmasından dem vurulan ligde A Sınıfı birkaç takımın meydana getirilip geri kalan takımların gerçek şampiyonluk adayları olmamasıdır. NBA Yönetimi bu olan bitenleri tabii ki görüyor. Yıllar içinde gelinen bu aşağıdakiler yukarıdakiler durumu günümüzde öylesine bir noktaya ulaştı ki isyanımız aslında tam olarak da buna. ABD Basketbol Milli Takımı oluşturulacağı zaman GSW ilk beşinin 4 oyuncusunu alırsınız. Cavsden LeBron, Irving ve Love’ı alırsınız peki diğer takımlardan kimleri alacaksınız? Cevap kendiliğinden ortaya çıkıyor…

İyidir ya da kötüdür, doğrudur ya da yanlıştır ama aşağısı ve yukarısı arasında açılmış bir makasın olduğunu görebiliyoruz rahatlıkla. O halde yapılacak iş bu stratejinin NBA’yi getirdiği yeri tartışmak olmalı.

2011 yılından bu yana ligde atılan sayılar her geçen yıl biraz daha artıyor. Bugün NBA dendiğinde 96,3 sayıdan 6 yıl sonra 105.6 sayı ortalama atılan bir lige ulaşmış durumdayız. 08-09 sezonundaki 0,367 üçlük yüzdesi bugün 0.358 seviyesinde gerçekleşmiştir. İlk bakışta üçlük isabetinde bir çılgınlık bulunamayabilirse de 2008’de maç başına 18 üçlük deneniyorken bugün bu oran 27’lerde ve artık her maç 10 yıl öncesine göre 10 fazla üçlük denenmesi anlamına geliyor bu. Yani üçlük atış bugün ikilik atış kadar popüler hale gelmeye başlamış durumdadır. Her iki ikilik atış denemesine karşı bir üçlük denemesine ulaşılan günümüzde üçlük yüzdesinin bu seviyelerde gerçekleşmesi aslında üzerinde tartışılmayı hak ediyor. Üçlük atış bugün özenle seçilen, el üstü atmaktan kaçınılan atıştan hızla kalkılan hücumlarda ilk kullanılacak opsiyona evrilmiştir ki bu zihniyet değişikliği (D’Antoninin Phoenix’i, Şampiyon senedeki SAS ve GSW’nin hızlı hücum mantığı) üçlüğü yıldan yıla daha da önemli hale getirecek gibi görünmektedir.

Toplam ribaundlarda da bir yükselme göze çarpmaktadır. Yani NBA pota altındaki mücadele ve toplam sayı ortalamalarının arttığı, bu sırada oyunun hızının da yıldan yıla yükseldiği bir dönem yaşamaktadır. Seyirci bugün 70’lerin ve 80’lerin maçlarını izlediğinde son derece yavaş bir basketbol izlediğini düşünmektedir. Yönetimin dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak kuralları yıldan yıla güncellediği, bazen yeni kurallar getirmekten de kaçınmadığını not etmeliyiz.

 

Televizyon yayınlarının uzun süredir can çekiştiğini hepimiz gözlemekteyiz. İnternet üzerinden yayınlanan dizilerin hayatımıza girmesi ve internetin TV yayıncılığını bu kadar meydan okurcasına baltalamaya başlamasına rağmen bugün yayınlarını ısrarla izlediğimiz ana kalem maçlardır. Bunu destekler mahiyette ESPN ve Turner Sports’un NBA ile yaptığı anlaşma (2016’da yürürlüğe girdi) NBA Yönetimine yıllık 2.6 Milyar Dolar bırakmaktadır (9 yıllığına 24 Milyar Dolar). 2007’deki anlaşmanın çok başarılı olarak nitelendirilmesine karşın 930 Milyon Dolar olarak gerçekleştiğini bu noktada hatırlamamız gerekiyor. 10 yıl sonra “İş” in geldiği nokta gerçekten ürkütücü.

 

İstatistiksel olarak yukarıda söylediğimiz şeyleri maçları izlemeye gelen seyirci sayıları da desteklemekte. Daha fazla sayının atılması ve daha göze zevkli gelen bir oyunun oynanması yıllar içinde seyirci sayısını da artırmış durumdadır.

 

Yukarıdaki grafikte görüleceği üzere NBA’de ortalama maç başı seyirci sayısı yıldan yıla kararlı bir artış sergilemiştir. Bu son derece değerli bir trend olup NBA Yönetimi’nin bundan sonra asıl yoğunlaşması gereken noktanın alttaki takımlar olduğunu bize söylemektedir. 2015 yılına ait aşağıdaki örnek detay bu bakımdan çok açıklayıcı. Ligin sonunda bulunan ve tanking dahil pek çok şeyi düşünebilecekleri arasında tutan takımların seyirci sayısının nasıl artırılacağı gibi sorunlar muhtemelen daha uzunca bir süre akılları karıştıracaktır.

 

2015 Takımlar Maç Sayısı Toplam Seyirci Ortalama Seyirci Sayısı
1 Bulls 41 875,091 21343
2 Cavaliers 41 843,042 20562
3 Mavericks 41 827,702 20187
4 NY Knicks 41 812,292 19812
5 Raptors 41 809,824 19751
6 Heat 41 808,223 19712
7 Warriors 41 803,436 19596
8 Trail Blazers 41 801,733 19554
9 Clippers 41 785,892 19168
10 Jazz 41 772,059 18830
11 Lakers 41 768,244 18737
12 Spurs 41 762,855 18606
13 Wizards 41 747,796 18238
14 Rockets 41 747,412 18229
15 Thunder 41 746,323 18203
16 Celtics 41 721,35 17593
17 Hawks 41 713,909 17412
18 Grizzlies 41 710,502 17329
19 Hornets 41 704,886 17192
20 Nets 41 698,529 17037
21 Suns 41 693,862 16923
22 Pacers 41 691,434 16864
23 Magic 41 688,194 16785
24 Pelicans 41 683,757 16677
25 Kings 41 680,049 16586
26 Pistons 41 625,917 15266
27 Bucks 41 611,226 14907
28 Nuggets 41 602,707 14700
29 Timberwolves 41 595,652 14528
30 76ers 41 571,572 13940
17808,9

 

Seyirci sayısında 2010 yılından bu yana Bulls’un birinciliği kaptırmadığını görüyoruz. Evinde 2010’da 850 bin kişinin izlediği maçlarını bugün 875 bin kişi izliyor. Bilet fiyatları ise aşağıdaki tablodan incelenebilir. 54,62’den başlamış olan rakamın 10 yıl sonra geldiği nokta 82.33 dolar. Ürkütücü..

NBA’de Adidas yerine Nike’ın tercih edilmesiyle kasaya giren ilave dolarlardan ise hiç bahsetmedik. 2017 sezonundan itibaren yürürlüğe girecek anlaşma ile eski anlaşmaya oranla büyük bir gelir sağlayacak olan Masa’nın diğer pek çok sponsordan da elde edeceği gelirleri düşünmek gerekiyor (Gatorade, Coca Cola, Pepsi, Bud vb). Bunların takımlara taksimi için ise açık ve ayrıntılı kurallar var. Bu bölüşümde altlarda kalmamak içinse takımların stadlarını doldurabildiği ölçüde doldurması şart.

Tv yayınları, sponsor gelirleri derken bugün ortalama bir NBA takımı 1 milyar dolardan daha kıymetli durumdadır. Rakamların aşağıya seyretmesi ise beklenmemekte. Daha yüksek rakamlara satılan onca hakkın sonunda ise bunun bir kısmının bilet fiyatlarına yansıyacağı açık (ki ordan gelecek gelir de pastaya katılacak tekrar…).

 

Ürün Satışlarına gelince bireysel olarak sıralama aşağıdaki şekilde oluşuyor (2017):

  1. Stephen Curry, Golden State Warriors
  2. LeBron James, Cleveland Cavaliers
  3. Kevin Durant, Golden State Warriors
  4. Kyrie Irving, Cleveland Cavaliers
  5. Russell Westbrook, Oklahoma City Thunder
  6. Dwyane Wade, Chicago Bulls
  7. Kristaps Porzingis, New York Knicks
  8. Kawhi Leonard, San Antonio Spurs
  9. Jimmy Butler, Chicago Bulls
  10. Derrick Rose, New York Knicks
  11. Klay Thompson, Golden State Warriors
  12. James Harden, Houston Rockets
  13. Damian Lillard, Portland Trail Blazers
  14. Giannis Antetokounmpo, Milwaukee Bucks
  15. Carmelo Anthony, New York Knicks

Forma kaşkol gibi ürün satışlarında (takım bazında) NBA sıralaması şu şekilde:

  1. Golden State Warriors
  2. Cleveland Cavaliers
  3. Los Angeles Lakers
  4. Chicago Bulls
  5. New York Knicks
  6. San Antonio Spurs
  7. Oklahoma City Thunder
  8. Boston Celtics
  9. Philadelphia 76ers
  10. Toronto Raptors

Burada belki de NBA Yönetimi için  ümitvar durum özellikle Phila gibi bir takımın orada olmasıdır. Yıllardır alt sıralarda kalan takımın potansiyelinin varlığını işte bu liste gösteriyor ki NBA’in yeni takım kabulü söz konusu olduğunda en önem verdiği şeylerden birisi de bu satışlar olmakta. Takımın yukarı oynaması halinde bilet satışlarının artacağını söylemeye ise gerek bile yok.

Son Söz

Bahis uzun ve geçen yazılar ölçüsünde işi uzatmamakta fayda var. Yeni sezona odaklanalım ve basketbolun keyfini çıkartalım. İyi seyirler.

 

Bunlar da ilginizi çekebilir: